26 Aralık 2007 Çarşamba

Antika tarihin incelenmesi

Antika tarihin incelenmesindeki en temel sorun, sadece bir kısmının kayıtlı ve belgelenmiş olması ve bu belgelenmiş kısımından sadece bir bölümünün günümüze ulaşabilmiş olmasıdır. Antik tarihin bitişinden çok sonraya kadar okuryazarlıkkültüre yaygınlaşmamıştır, böylece tarihi yazma fırsatına sahip olmuş insan sayısı azdı. Yazılmış tarihler bile yaygınlaşmamış, dağılamamıştır, zira o dönemlerde matbaa makinesi olmadığı için bir eseri çoğaltmanın tek yolu el ile kopyasını çıkartmaktı. Antika Batı'nın okuryazarlık oranı en yüksek uygarlıklarından olan Roma İmparatorluğu'nun en ünlü ve önemli tarihçilerinden birçoğunun eserlerinin çoğu kayıptır. Örneğing, M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış Romalı tarihçi LivyRoma'nın tarihini yazmış ve eserini Ab Urbe Condite (Kentin Buluşundan) koymuştur. Eserin 142 cilt olduğu düşünülmektedir, bugüne sadece 35 cildi ulaşabilmiştir. herhangi birTarihçilerin antik dünyaya dair bilgi edinmelerinin iki ana yolu vardır; arkeoloji ve birincil kaynakların incelenmesi.

Antika resimleri eski bir şifonyer


Antika, maddi değeri olan eski eşya demektir. Bir eşyanın ya da sanat yapıtının "antika" sayılabilmesi için 100 yıldan eski olması gerekir. Ne var ki her eski eşya da antika sayılmaz.Antikalar ünlü bir kişiye ya da belli bir tarihsel döneme ait olabilir. Yalnızca iyi korunmuş eşyalar da zamanla antika değeri kazabilir. Bunlar resim ya da heykel gibi sanat yapıtları, mobilya ya da kap kacak gibi ev eşyaları olabilir. Bazı insanlar yalnızca güzel buldukları, bazıları ise sonradan değerleneceğini bildikleri için koleksiyonlar oluştururlar. Aradan uzun zamanın geçmesiyle bu koleksiyonun parçaları birer antika özelliği kazanır. Antikalar ender bulundukları için değerlidir.Antikalar yapıldıkları yer ve zamana göre adlandırılabilir. Bir İngiliz antikası, Kral George ya da Kraliçe Victoria dönemlerinde yapıldığı için onların adıyla anılabilir. Bir Fransız antikası XV. Louis ya da Napolyon dönemiyle ilişkilendirilebilir. 12. yüzyıl Anadolu Selçuklu rahlesi yapıldığı dönem, 16. yüzyıl İznik çinisi yapıldığı yerden dolayı özel değer taşır. Bir eşyanın antika sayılabilmesi için yapıldığı yerin ve zamanın kanıtlanması gerekir. Pek çok eşyada hangi fabrikada yapıldığını ya da hangi ustanın elinden çıktığını belirten bir işaret bulunur ve bu durumda eşyanın antikalığı kuşku götürmez. Üzerinde işaret bulunmayan antikaların nerede ve ne zaman yapıldığını ise, uzmanlar malzemesine, modeline, renklere ve yapımındaki ustalığa bakarak anlayabilirler.Koleksiyoncuların en çok ilgi gösterdikleri bazı antikalar şunlardır: Cam eşya; saatler; metal eşya; mobilya; seramik ve porselen eşya; halı ve kilim.Nesne veya cisim, görülen, hissedilen, duyulan, koklanan ve tadılan her şeydir. Dinsel olarak ise inanılan herşey nesnedir. Felsefede, pekçok farklı tanımı vardır. Programlamada da, sanal da olsa nesneler kullanılır.Mobilya, oturulan yerlerin süslenmesine ve türlü amaçlarla donatılmasına yarayan eşya.Mobilya denilince ilk akla gelen ahşap mobilyadır. Özellikle, masa, dolap, karyola, komodin, kitaplık gibi konut donatılarında, çeşitli büro donatılarında, okul sıra ve masalarında çoğunlukla ahşap malzeme kullanılmaktadır. Günümüzde mobilya yapımında çelik, alüminyum, cam ve plastik gibi diğer malzemeler kullanılmaya başlanmış ise de halen ahşap malzeme bu konuda popülaritesini sürdürmektedir.Mobilya'nın yaşamdaki yeri İnsan yaşamı çeşitli mekanlar içinde geçmektedir. Bu mekanlar yapılış amaçlarına uygun olmalı, kullanıcısına gerekli konfor düzeyini sağlamalıdır. Mekan içindeki ısı, ışık, ses, renk, koku gibi fiziksel etmenler ve donatı öğeleri, kişi gereksinim ve eylemlerine göre dengeli bir biçimde kurulmalıdır. Duvar, kolon, kapı, pencere gibi yapısal bileşenler kadar donatı, aksesuar gibi mekansal öğeler de mekan oluşturmada çok etkili rol oynar. Donatı, renk ve dokusunun seçimi ile birlikte, bunların mekan içindeki yoğunluk ve organizasyonu, o mekanın yaşanabilirliğini, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Günümüz konutlarında mekanlar, içinde geçecek eylemlere göre bölünmüştür. Bir yemek odasında sadece yemek yeme eylemi gerçekleştirilmekte, dolayısıyla mekanlar o eylemlere olanak sağlayacak şekilde döşenmektedir. Örneğin, bir dinlenme mekanında donatıların rahat oturulabilir ve gerektiğinde uzanmaya elverişli olması gerekmektedir. Oturma düzleminin zemin etkisinden korunacak ve diz bükümünü karşılayacak kadar yükseltilmesi, omurgaya gelen baş ve kol yüklerinin başka yerlere aktarılması, dinlenmek için şarttır. Düz bir zemine oturmak dinlenme konforu açısından yetersizdir. Oturulan düzlemin kan dolaşımını kolaylaştıracak bir yumuşaklıkta olması, omurgadaki basıncı azaltmak için sırtın bir yere dayanması kol ağırlıklarının kolçak, yastık gibi bir elemana aktarılması gerekmektedir. Bunu karşılayacak elemanlar bağdaş kurulan sedirden başlayarak günümüz teknolojisinde yaratılan çok çeşitli kanepelere kadar gelmiştir.Türkiye'de mobilyacılık sektörü Türk mobilya endüstrisi, çoğu geleneksel yöntemlerle çalışan atölye tipi küçük ölçekli işletmelerin ağırlıkta olduğu bir görünümdedir. Buna karşın özellikle son 15-20 yıllık süreçte küçük ölçekli işletmelerin yanı sıra orta ve büyük ölçekli işletmelerin sayısı artmaya başlamıştır. Ağaç İşleri Federasyonu’na kayıtlı olarak mobilya işi ile uğraşan 550 bin küçük ölçekli işletme mevcut olup, Sanayi Ticaret Odaları’na kayıtlı üyelerin de bu grup içinde değerlendirilmesiyle işletme sayısının 600 000 - 650 000'i bulacağı söylenebilir.Fabrikasyon üretim yapan firma sayısı 10 civarındadır. 30 Kasım 1997 itibarı ile sektörde yabancı sermayeli 9 firma bulunmakta olup, bu firmalardaki yabancı sermaye payı % 75.37’dir. Sektörün toplam yabancı sermaye içindeki payı ise % 0.01 gibi oldukça düşük bir düzeydedir.

Neden Antika?

İnsanlık, içinde bulunduğu her çağda geçmişe karşı sürekli özlem duymuş ve bu özlemini, sahip olma tercihi ile gidermiştir. Son yıllarda mobilya ve aksesuarlar "eski-antik" görünüm sağlanarak alıcılara sunulmaktadır. Ancak bizim burada bahsettiğimiz "gerçek antika" dır. Antika eşya ve mobilyalara 2 türlü sahip olabilirsiniz: Birincisi, özel yüzey işlemler uygulanmış eskitilmiş mobilyalardan alabilirsiniz. Bu kolay ve ucuz yoldur. Bu yolla, sadece antika görünümlü eşyaya sahip olabilirsiniz. İkinci yol ise, bazıları için zevkli, bazıları için zahmetli ve diğerine göre biraz pahalı olan bir yoldur. Gerçekten eski, az hasarlı mobilyaları satın alarak, restore ettirerek sahip olabilirsiniz. Eski eşya pazarları, antikacı dükkanları, açık pazarlar ve mezat salonlarından temin etmeniz mümkündür. Antika mobilyaları; model ve stilleri, üretildikleri yıl, ülkesinde en iyi yapılan şehir ve kasabaya göre, ağaç malzemelerine göre ve işçiliğine göre sınıflandırmak mümkündür. En az 100 yıllık bir mobilya "antika" dır. Yıllarına ve stillerine göre adlandırılırla

Antika Nedir




Günümüzde antika terimi, genel olarak en az 100 yaşıtında sanat yapıtları ve tarihsel değer taşıyan eşyalar için kullanılmaktadır. Antika koleksiyonculuğunun, tapınaklarda hazine saklanması ile başladığı söylenebilir; dolayısıyla antika koleksiyonculuğunun neredeyse insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi vardır. Antikaların yalnızca estetik değerleriyle değil tarihsel önemleriyle de ilgilenildiği İngiltere'de 16. yüzyıldan sonra, ülkenin tarihini yansıtan antikalar toplanmaya başlamıştır. 1857'de Londra'da, 1863'de Viyana'da, 1882'de Paris'de ve 1897 de New York'da dünyanın en çok bilinen antika koleksiyonu müzeleri açılmıştır. Antika koleksiyonculuğu 20. yüzyılda, büyük rağbet gören bir uğraş haline gelmiştir.

Antikacılar

Antik Palace
(0212) 236 24 60
Ancien Salon Privese
(0212) 241 08 59
Antik Park İstinye
(0212) 345 59 99
Ampir Antika Evi
(0212) 247 88 55
Rejans Antik
(0212) 249 45 60
Olcay&Olcay
(0216) 411 17 13
Rönesans Antik
(0212) 219 33 76
Vip Antik
(0212) 236 24 64
Merih Uman Antik
(0212) 534 24 55
Antik&Dekor
(0212) 327 07 51
Alper Tunca
(0212) 635 68 67
Abdül Antik
(0212) 231 74 79
Ahmet Biçener
(0216) 358 20 08
Öztürkler Antik
(0216) 418 09 45
Begüm Antik
(0212) 231 15 47
Çakır Antik
(0216) 345 10 44
Serdar Ögecan
(0212) 245 93 56

Antika Saat Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

1- Saatin sarkacının üzerindeki numaralarla saatin ortasındakiler aynı olmalıdır.
2- Saatin minesi yani ön kısmında bulunan kadran kusursuz olmalıdır.
3- Osmanlı pazarına yapılan saatlerin kadranındaki rakamlar eski Türkçedir.
4- Saatin yapıldığı malzeme genellikle kalitesini belirleyen en önemli etkendir.
5 - Saatlerin kadranlarında bulunan imalatçı isimlerinden başka arka kısımlarında bulunan saatçinin aldığı ödül ve madalyaların damgalarına da bakılmalıdır.
6- Saatin kasa kısmının sanatçısı farklı olabilir. Onun imzası veya damgası kasa üzerinde veya iç kısmında aran

Antika Mobilyalar Nasıl Korunmalı?

Antika değeri olan mobilyalarımızı korumak, bakımlarını doğru biçimde yapmak, onları satın alırken nelere dikkat etmemiz gerektiği son derece önemli. İşte sizlere çeşitli tavsiyeler. Ahşap yaşayan bir malzemedir. Güneş ve rutubet mobilyalar için son derece zararlıdır. Zira güneş renklerini soldurur, şişme yapar, rutubet ise çürümelerine yol açar. Aşırı sıcak mobilyaların çatlamalarına yol açtığından, onları ısı kaynaklarına çok yakın yerlere yerleştirmemeye de dikkat etmek gerekir. Alkol ve aseton gibi maddelerden uzak tutmak, üzerlerine ıslak ve sıcak kaplar koymamak son derece önemlidir. Mobilyalarımızı temizlerken mutlaka kuru, temiz ve yumuşak bir bez tercih edilmelidir. Piyasada satılan cilalarla parlatmaya çalışmak ise tavsiye edilmez. Zira bu cilalar zamanla mobilyanın kıvrımları, oymaları gibi yerlerinde birikerek, istenmeyen tabakalar oluştururlar ve pahalı yöntemlerle temizlenmeleri gerekliliğine yol açarlar. Mobilyaların en büyük düşmanlarından biri de ahşap kurtlarıdır. Ahşap eğer kurtluysa üzerinde minik delikler oluşur ve toz dökülür. Bu durumdaki bir mobilyada ahşap kurtlarına karşı üretilmiş Didifos 55 isimli ilaç kullanılır. İlaç kıl bir fırça yardımıyla ahşaba iyice yedirilir ve bir naylonla sıkıca sarılarak, kapalı bir yerde 15 gün bekletilir. Ancak son derece zararlı olduğundan ilaç sürme işlemi sırasında ellere eldiven giymek, maske takmak, göze bulaştırmamak ve solumamak son derece önemlidir. İlacı ve ilaçlanmış mobilyayı her türlü canlıdan uzak tutmak da dikkat edilecek önemli noktalardan biridir.Gerekli süre geçtikten sonra, mobilya üzerindeki naylon çıkartılır ve üzerindeki eskimiş cilanın temizlenmesi işlemine geçilir. Bunun bir boya sökücü veya yarı yarıya oranında ispirto, amonyak karışımı kullanılır. Boya sökücü, iki ya da üç parmak genişliğinde ince bir kıl fırçayla eşyanın üzerine sürülür. Ancak çabuk kuruyan bir madde olduğundan, boya sökücüyü sürdüğümüz alan 35 santimetreyi geçmemelidir

En Güzel Antika Tesbihleri

espih koleksiyonculuğu, genel olarak fazla yaygın olmayan ancak, özel bir koleksiyondur. Günümüzde artık üretilmemesi nedeniyle yitirilen değerlerimiz arasında olan eski ve değerli tespihlere, şimdi ancak koleksiyonlarda rastlayabiliyoruz.Eski tespihlerin yapımında çeşitli taşlar, kabuk, kemik, diş, boynuz, fosiller, camlar, ceviz türünden meyveler ve çeşitli ağaç türleri kullanılmış. Taş tespihlerde en çok kullanılan malzeme, zümrüt, yakut, inci, lapis, firuze, akik, yeşim, yıldız taşı, mercan, sedef, necef, kantaşı ve lületaşı olarak sıralanıyor. Kabuk, kemik, boynuz ve diş türü malzemelerin kullanıldığı çeşitlerde ise fildişi, balık dişi ve kemiği, hatta su aygırı, mamut gibi hayvanların dişleri ve kemikleriyle kaplumbağa kabuğu, gergedan, keçi ve geyik boynuzlarından faydalanılıyor. Çeşitli kehribarlar ve oltu taşı (Erzurum taşı) da fosillerden yapılan tespihlerin ana malzemeleridir. Cam tespihlere gelince, Beykoz boncuk, çeşmibülbül ve kristal türlerini sıralayabiliriz.Hindistan'da yetişen bir bitkinin meyveleri olan kuka ve narçılı da tespih yapımında kullanılan malzemeler arasında. Ağaç tespih türleri arasında ise siyah sert abanoz, koyu kahverengi demirhindi, gül ağacı, zeytin ağacı, sandal ağacı ve sakız ağacı bulunuyor.Dünyanın en güzel tespihlerinin İstanbul'da yapılrığı biliniyor. Bunlar arasında sanat eseri sayılabilecek kadar iyi olanları da var. Ne var ki, artık ne İstanbul'da ne de başka bir yerde tespih yapan ustalar ve tespih tezgahları kalmamıştır. Fazla sayıda tespih koleksiyonu olmadığından, bunlar değerli parçalardır ve herkeste bulunmadığından ayrıcalıklı sayılırlar.Antikacıların en değerli parçalarıBeykoz CamlarıCamdan yapılmış eşyalar, insanoğlunun sabrının, yaratıcılığının ve becerisinin ürünleri olarak geçmişten günümüze kalmış değerli eserlerdir. Cam, kolay kırılır bir malzeme olmasına rağmen bir kez şeklini alınca, değişmez, oldukça sabit özelliğiyle doğanın etkilerine dayanıklı, bozulmaz, ilginç bir madde olduğundan dolayı da değerini katlamaktadır. Hemen hemen uygarlık tarihiyle aynı yaşta olan cam, Türkler için de en eski ve en gelişmiş sanatlardan biri olmuştur.Renkli ve beyaz camdan gülsuyu serpmek için yapılmış gülabdanlar, sadece lale koymak için yapılmış laledanlar, ibrikler, kandiller, mataralar, bardaklar, lokumluklar, donanma fenerleri, vazolar ve çok çeşitli kaseler yapılmıştır.Özellikle 16. yüzyıl, bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de camcılığın altın çağı olmuştur.Bizim kültürümüzde camcılık konusunda Beykoz camlarının özel bir yeri vardır. Beyaz porselen görünümündeki çok değerli Beykoz camlarından günümüze kalan eserler müzayedelerin ve antikacı dükkanlarının en değerli parçaları arasındadır.

Geçmişten Günümüze Antika

Geçmişin tanıklarıBir döneme şahitlik yapmış antikalar, eskinin toz kokulu anılarıyla günümüze ışık tutarlar. Dilleri yoktur ama tarihi, yıllar öncesinin hatırlanası zamanlarını anlatırlar. Maddi değerlerinden çok, geçmişten günümüze taşıdıklarıyla önemlidirler.El oyması bir çerçeve içindeki aynaya kimbilir kimlerin, kaç kişinin sırlarını verdiğini bir düşünün... Dokunsanız dağılıveren incecik, işlemeli mendillere ne demeli? Onlar da sevgili için işlenip aşkın şahidi oldular belki bir zamanlar... El oyması ceviz ağacı sandıklarda kimbilir kaç genç kız sakladı düşlerini? Geçmişin izini arkalarına kazınmış yazılarda taşıyan saatler, kimbilir ne acı ya da ne güzel anları hatırlattılar sahiplerine... Ya eski fotoğraflar? İçindeki insanlar... Şimdi, kenarları yıpranmış resimlerinden siyah beyaz gülümsüyorlar bize. Yüzlerinde yıllar öncesinden bir tebessüm...Bu parçalar, antikacılar ve kolleksiyoncular için de maddesel bir obje olmaktan çıkmışlar artık. Onlar şimdi bir sevgili kadar özel, sevgili kadar değerli.Evet, yeni dizimiz de, geçmişe sahip çıkan antika meraklıları için... Hangi eser antika sayılıyor? Kimlere antikacı deniyor? Müzayedelerde neler olup bitiyor? Bütün bu soruların cevaplarını yeni yazı dizimizde bulacaksınız.Sermayesi, geçmişe saygı ve merakBugün birçok antikacı, mesleğini eskiye sahip çıkmanın verdiği hazla sürdürüyor. Herhangi bir kar veya kazanç amacı gütmüyor. Bu işin en büyük sermayesini, geçmiş yıllara duyulan merak ve saygı oluşturuyorAntikacılık gibi ayrıntıları sıralanmaya gelmeyen, bilgiye, sevgiye, duyarlılığa, hatta koku alma duyumuza dayanan bir mesleğin özelliklerini belirlemek çok kolay olmasa gerek. En önemli birikimi anılar olan bu meslekte, insanın elinden binlerce eser geçmesi gerekir. Müzeler, çarşılar ve kitaplıklar bu işe gönül vermiş olan insanların en sık uğrak yerleri olmalıdır.Bu uğrak yerlerinin başında da herhalde Kemeraltı'ndaki Kızlarağası Hanı gelir. Zaten tarihi bir bina olan Hanın, yüzyıllardır orada duran taşlarının dinginliği size de geçer. İşte böylece başlar eskinin daveti...Hayatınız boyu hiç bir antikacı dükkanına girdiniz mi? Bir parça almak ya da satmak için değil, geçmişin kokusunu duymak, eski zamanın sesini işitmek için. Antikalardan anlamasanız ya da bu konuya ilgi duymasanız bile, bunu bir kere denemelisiniz.Dükkandan içeriye girdiğiniz anda kendinizi başka bir boyutun kapılarını aralamış gibi hissedersiniz. Her parça bir şeyler fısıldar kulağınıza. Her parça kendi hikayesini anlatır usulca. Onların konuşma dilleri, üzerlerindeki kullanılmışlık izleridir sanki.* * *Onların dilinden anlayanlardan birisi de Serdar Lider... O, Kızlarağası Hanı'ndaki Old Collection isimli dükkanında antikacılık yapıyor.98 yıllık bır piyanonun başında "Eski Dostlar"ı çalarken yakaladığımız Serdar bey ile, ancak parçaların üzerinden atlayarak girebildiğimiz dükkanında antikalar ve antikacılık üzerine sohbet ettik."Ben antikacı değil, eskiciyim" diyerek söze başlayan Serdar beye göre, antikacılık kazanç ya da kar amacıyla sürdürülebilen bir iş değil. Sermayesini, geçmişe duyulan saygı ve meraktan alıyor.Burada işler yalnızca eskiye sahip çıkmanın verdiği hazla yürüyor. Bu da, zaten kişisel tatminden başka bir beklentisi olmayan Serdar beye yetiyor da artıyor.Dükkandaki parçaların birçoğu köylerden ve eski evlerden toplanmış. En çok da eski Rum evlerinde iyi parçalar bulunduğunu söylüyor. Bazı parçaları da, onları satmak isteyen insanlar getirmiş. Çoğu kimsenin dükkanın önünden "Bundan benim babaannemin evinde var" diyerek geçtiklerini ama o parçanın ne olduğunu, adını veya ne işe yaradığını bile bilmediklerini de üzülerek söylüyor. Öyle ki dedelerinin İstiklal Madalyası'nı satmaya getirenler bile oluyormuş.Kaynağın söylenmemesi, antikacılığın raconunda var. Parçanın kimden ve kaça alındığı sır gibi saklanıyor. Sadece bazı eskicilerle anlaşıyor ve buradaki parçaları onların topladıkları eşyalar içinden seçiyorlar.Özü bozulmamalıDükkandaki parçalar öncelikle özel bir bakımdan geçiriliyor. Eğer tahtaysa üzerindeki kurt delikleri tıkanıyor, cilalanıyor; ****lse parlatılıyor, fotoğraf makinası gibi bir aletse tamir ediliyor; sonra da onları gelecek günlere taşıyacak yeni sahiplerine sunuluyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta eşyanın restorasyonu esnasında özünün bozulmaması. Yapılan bakım sonucunda eşyanın, yeni işlevler kazansa da, eski yapısının bozulmamasına ve ona özelliğini kazandıran niteliklerinin yitirilmemesine özen gösteriliyor.Dükkanda bulunduğum süre içinde gelen bir müşterinin, tahta bavulu almak için aşırı ısrar gösterdiğine tanık oluyorum. Bu bavul yeniden cilalanmış, köşelerine ****l parçalar takılmış. Serdar bey, bu bavulun içinin kadifeyle kaplanıp, üst kapağının içine ayna takılması ve bir de ayaklıkla harika bir makyaj masası haline gelebileceğini söylüyor.Bu bavul gibi daha yüzlerce parça var dükkanda. Sandıklar, kahve değirmenleri, içki şişeleri, çakmaklar, saatler, bazılarımızın adını bile ilk defa duyduğu sürmedanlıklar, sigara tabakaları, eski paralar, sayfalarında kimbilir nelerin hikaye edildiği Arapça, Yunanca kitaplar, hatta sapasağlam 98 yıllık bir piyano, toz, geçmiş, bir de anılar...Osmanlıca bestelerBütün bu parçaların içinde Serdar beyin satılırsa çok üzüleceği, içinin cız edeceği parça, nereden bulduğunu söylemediği Osmanlıca beste ve güfteler... Daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olan bu beste ve güftelerin başka bir yerde kopyaları yok.Lider'in eline geçen ilginç parçalardan birinin öyküsü şöyle:Serdar bey, birkaç yıl önce bit pazarındaki bir hurdacıdan bir günlük bulur. Günlük "bu benim ikinci günlüğüm" cümlesiyle başlamaktadır. Üç hafta sonra aynı yerde günlüğün birinci cildini bulan Lider, 118'den günlüğün sahibinin numarasını alır ve günlüğün İzmir'in çok ünlü ailelerinden birinin bir üyesine ait olduğunu öğrenir. Ancak sahibine ulaşamaz. Çünkü günlüğün sahibi 3 ay önce bağırsak kanserinden ölmüştür.Daha sonra günlük sahibinin eşiyle irtibat kuran Serdar bey, günlüğü ona vermeyi teklif ederse de bu teklifi kabul görmez. Çünkü kadın, eşini kendi bildiği gibi hatırlamak istemekte ve kendinden önceki hayatını bilmek istememektedir.Günlükte Serdar beyi en çok etkileyen zamanın gençlerinin gittikleri yerler, o zaman yaşanmış sevgiler ve yıllar öncesinin İzmir'i olmuş. Maddi değeri çok az olsa da günlüğün içinde taşıdığı bir ömür, şahitlik yaptığı bir dönem ona değer kazandırıyor.Serdar Lider'in bir anısı da, eski bir konsol ile ilgili:Dükkana getirilen bakımsız bir konsolu doğru düzgün restore bile etmeden esnafa, müşterilere satarak elinden çıkarmaya çalışmış. Bu konuda başarısız olunca onu restore etmeye karar vermiş ve üzeri mermer olan konsolun mermerini kaldırdığında mermerin altında çil paralarla karşılaşmış.Evet, bu mesleğin böyle cilveleri de var işte. Kime ne zaman ne getireceği belli olmuyor.Az bulunurluk değer artırıyorBir eşyanın antika sayılabilmesindeki ölçü; eskiliği kadar az bulunurluğu ve orijinalliğinde yatıyor. Bu parçaların değerleri de ya piyasaya göre ya da nadirliklerine göre belirleniyor. Bazı zamanlarda kataloglar çıksa ve parçaların fiyatları bu kataloglarda belirtilse bile antika eşyanın gerçek değeri piyasada o parçadan ne kadar bulunduğuna bağlı olarak değişiyor. Bir parçadan ne kadar az bulunursa değeri de o kadar artıyor. Antikanın değerini belirleyen bir başka şey de günümüzde o parçadan yapan ustaların bulunup bulunmadığı. Antika parçaların hemen hemen hepsi "el emeği göz nuru". Günümüzde herşey gelişen teknolojiyle seri bir şekilde, fabrikasyon üretiliyor. Artık, eşyaların estetik özelliklerinden çok işlevselliği önem kazanıyor. Eşyaların sanat değeri, inceliği, üzerindeki el emeği yerini giderek daha çok para kazandıracak olan özelliklere devrediyor. Durum böyle olunca eski eserler de daha çok önem kazanıyor.

Antikanın Geçmişi

Alm. Antiquität (f), Fr. Antiquite, İng. Antique. Eski zamanlardan kalma, tarihi değeri olan ve nadir bulunan eşya. Antika, İtalyanca bir kelimedir. Osmanlılarda antika yerine “Giranbaha tuhaf tefarik” (Pahası ağır, az bulunur, hoşa giden mümtaz eşya) tabiri kullanılırdı. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren dilimizde kullanılmaya başlandı ve sonra da yerleşti. Tarih boyunca kurulan devletlerin ata yadigarlarını muhafaza etmeleri, saklamaları, antikaya duyulan önemi arttırmıştır. Ayrıca bazı insanlarda eski eserlere karşı aşırı merak vardır. Bunların neticesinde paha biçilmez antika kolleksiyonları meydana gelmiştir. Devletlerin yıkılması, yangın, sel, deprem gibi felaketler, bunlardan pek çoğunun harab olmasına sebeb olmuştur. Bir de kıymetini bilmiyen, ata yadigarının ehemmiyetini anlamıyan mirasçıların eline düşenler tamamen elden çıkmıştır. Osmanlı Devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar muhafaza edilebilen eserler, müzelerimizde saklanmaktadır. Bunların hepsi birer tarihtir. Kazılarda çıkan pek çok eşya, kıymetini bilemediğimiz için veya çalınarak yurt dışına kaçırılmaktadır. Pekçok eserimiz bu sebeplerden dünya devletlerinin müzelerini süslemektedir. Günümüzde hemen hemen her devlet antika eserlerin memleket sınırları dışına çıkarılmasını yasaklamıştır. Devletler, antika eşyalarla müzeler kurup geliştirerek turizmini geliştirmek için uğraşmaktadır. İslam, Türk, ilkçağ ve Osmanlı eserleri sayesinde yurdumuz, dünyanın en zengin antika kolleksiyonlarına sahip ülkesidir. Antika toplayan, satın alan ve satan, yani ticaretini yapan kişilere antikacı denir. Antikacılar; tarih, sanat tarihi, arkeoloji gibi ilimlerde bilgileri olan kimselerdir. Türkiye’de 19. yüzyılda antikacılık müstakil meslek haline geldi. Daha önceleri müstakil olmamakla beraber, çeşitli eşyanın ticaretini yapan kişiler tarafından alınıp satılırdı. Bilhassa, Kapalıçarşı İç Bedesten esnafı, bu işle meşgul olurdu. Halen İç Bedesten’de antika eşyalar satılmaktadır. Antika eşyanın değeri, tarihi olması kadar aid olduğu dönemin sanatını yansıtmasıyla da ilgilidir. Bu bakımdan yüksek bedellerle alınıp satılmaları bu piyasayı oldukça genişletmiştir. Günümüzde milletlerarası çapta faaliyet gösteren müzayede firmaları rekor sayılacak değerde antika eşya satışları yapmaktadır. Değerlerini ancak uzmanların ve piyasanın tayin etmesi sebebiyle antika, kişiler ve hatta şirketler için bir yatırım aracı haline gelmiştir. Zaman zaman antika eşya alım-satımı ile uluslararası finans hareketleri hakkında iddialar ortaya atılmaktadır. Bu iddialar, müzayede firmalarının daha da şöhret kazanmasına yardımcı olmaktadır.

Antikacıların En Değerli Parçaları

Camdan yapılmış eşyalar, insanoğlunun sabrının, yaratıcılığının ve becerisinin ürünleri olarak geçmişten günümüze kalmış değerli eserlerdir. Cam, kolay kırılır bir malzeme olmasına rağmen bir kez şeklini alınca, değişmez, oldukça sabit özelliğiyle doğanın etkilerine dayanıklı, bozulmaz, ilginç bir madde olduğundan dolayı da değerini katlamaktadır. Hemen hemen uygarlık tarihiyle aynı yaşta olan cam, Türkler için de en eski ve en gelişmiş sanatlardan biri olmuştur.Renkli ve beyaz camdan gülsuyu serpmek için yapılmış gülabdanlar, sadece lale koymak için yapılmış laledanlar, ibrikler, kandiller, mataralar, bardaklar, lokumluklar, donanma fenerleri, vazolar ve çok çeşitli kaseler yapılmıştır.Özellikle 16. yüzyıl, bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de camcılığın altın çağı olmuştur.Bizim kültürümüzde camcılık konusunda Beykoz camlarının özel bir yeri vardır. Beyaz porselen görünümündeki çok değerli Beykoz camlarından günümüze kalan eserler müzayedelerin ve antikacı dükkanlarının en değerli parçaları arasındadır.

Ahşap Antika Onarımı

Ahşap sandalye, masa, konsol, makyaj masası gibi antikaların çoğu üzerlerinde el işi oymacılık işleri, sanat eseri resimler taşıdıkları için restore edilip, yeniden kullanılır hale getirilmeleri çok fazla özen istiyor.Genellikle bodrum katlarında, yaşlanmaya terkedilen yorgun mobilyaların onarım işlemi, üzerindeki boyasının kazınmasıyla başlıyor. Böylece antikanın eski ve yıpranmış makyajı temizleniyor. Ardından eğer mobilyada kurt deliği varsa bu deliklere DDT tarzı çok güçlü bir böcek ilacı şırınga ediliyor. Sonra mobilya, büyüklüğü ne olursa olsun, hava almayacak şekilde torbalanıyor.Torbalanacak mobilya koskocaman bir masa da olsa özel kestirilmiş torbalara konulup birkaç gün bekletiliyor. Mobilya torbadan çıkarıldıktan sonra her ağacın cinsine göre değişen bir macunla kurt delikleri tıkanıyor. Daha sonraki aşamalarda ise eksik ya da kırık parçalar aslına uygun olarak yerine getiriliyor ya da onarılıyor. Son olarak da ister mobilyanın kendi renginde, ister daha koyu ya da daha açık renkteki cila, "gomalak topu" denilen bir araçla mobilyaya iyice yedirilerek sürülüyor. Böylece yılların tozunu, anısını üzerlerinde taşıyan ahşap antikalar, yeni makyajlarıyla, kullanılabilir ya da sergilenebilir hale getiriliyorlar.

Değerli Antika Tablolar

Müzayedelerde en çok satan antika parçalardan birisini de, dünyaca ünlü ressamların birbirinden değerli tabloları oluşturuyor. Tabloların bakımı, en az edinilmesi kadar zor oluyor. Restorasyonu yapan kişinin, eseri yapana saygı duyması, eserde gerçeği araması birinci koşul olarak sunuluyor.Sanat eserlerini korumak ve onları oldukları gibi muhafaza edebilmek önemli bir konudur. Hasara uğramış olan resimlerin korunmaları için birkaç basit önlem yeterli olmaktadır. Diyelim ki antika bir tablonuz var. Ne yapacağınızı biliyor musunuz? Tabloyu, ılık ve dengeli bir iklimde bulundurmak, fazla ışıktan kaçınmak, tehlikeli radyasyonlardan uzak tutmak ve hava kirliliğinin olmadığı bir yerde muhafaza etmek gerekmektedir. Bir tablo sahibinin, bunları bilmesinde büyük yarar vardır.Bu kurallara uygun davrananlar, resim ne kadar ustaca yapılırsa yapılsın, her zaman için tehlikeli olabilen restorasyon işleminden kaçınabilmelerini sağlamış olurlar.Bir tablo üzerinde restorasyon çalışması yapmak gerekiyorsa, herşeyden önce hasarın derecesini, ressamın tekniğini ve kullanılan malzemelerin çeşitlerini inceleyip anlamak gerekir. Günümüzde artık bilimsel analiz metodları kullanılmaktadır. Ultraviyole ışınları, elekromanyetik dalgalar gibi teknoloji harikası metodlar sayesinde eserin orijinal olup olmadığı kuşkusu da tamamen ortadan kalkmıştır.

Pahalı Bir Uğraş

Antikalarla ilgilenenlerin ayrıca müzeleri ve antika pazarlarını gezmeleri ve ilgi duydukları eşyaları görsel açıdan da incelemeleri gerekir. Antikalara sadece vitrin arkasından bakmak, yalnızca ona beğeni duymayı sağlar. Ama antikaya dokunmak, kalitesini anlamak konusunda, ilgili kişilere daha fazla yardımcı olacaktır. Bu bilgi birikimi ve kaliteden anlama, kolleksiyoncuların kendilerine daha çok güven duymalarını sağlar ve böylece kolleksiyoncu, bir parçayı alırken kararını daha tutarlı, daha sağlıklı ve daha çabuk verebilir.Antika meraklılarının sahip olması gereken bir başka özellik de göz zevkidir. Bu doğuştan gelen ve kişiden kişiye değişen bir özellik olsa da bilgi ve birikimle birleştiğinde çok iyi sonuçlar verir. Göz zevki, bilginin cilasıdır.Bunların yanısıra antikacılığın pahalı bir uğraş olduğunu da unutmamak gerekir. Bunun için de profesyonel olarak bu işle ilgilenenlerin maddi imkanları da elverişli olmalı. Eğer gerçekten ciddi bir antika kolleksiyoncusunun karşısına kolleksiyonunda eksik olan bir parça çıkmışsa, o ne yapar yapar o parçayı kaçırmaz.Antikalar aynı zamanda iyi birer yatırım da sayılabilirler. Ancak, antika satın alacak kişinin konu hakkında fazla bilgisi yoksa, alacağı parçada yanılabilir. Bunun için antikaların iyi bir eksper denetiminde satın alınması yararlı olacaktır.Ayrıca belli parçaların moda zamanları yani revaçta oldukları belli zamanlar yoktur. Her kolleksiyoncunun kendi seçimine, maddi durumuna, göz zevkine ve bulabilme şansına göre seçtiği parçaları vardır.

Hangi Eser Antika Sayılıyor?

Antika konusuna giren eşyaların tanımını yapmak hemen hemen imkansızdır. Yer altından çıkan heykeller, taşlar, paralar, çini sobalar, mangallar, her türlü takı ve giyim eşyası, salon, yatak ve mutfak eşyaları, tablo ve levhalar, yazma kitaplar, kitap ciltleri, eski saatler, at eyerleri, hançer ve kılıçlar, silahlar, tespihler, nargileler, rahleler ve buraya sıralamaya gelmeyen nice eşya, araç ve gereç antika alanına girmektedir. Eğer bir sınıflama yapmak gerekirse, antikaların, toprak altından çıkmış olanları ayrı ve özel bir yere koyulmalıdır. Toprakla ilgili olmayan antikaların sanat değeri taşıması ekstra bir nitelikken, yapım tarihinin de ortalama altmış ya da yüz yıl arasında değişmesi gerekir. Bazı eşyalar antika niteliği taşımasalar bile, ünlü kişiler tarafından kullanılmış olmaları nedeniyle tıpkı antika gibi işlem görürler. Bu gibi eşyalar, sahiplerinin şöhretleri ve geçmişteki hatıraları açısından antika sayılabilirlerAntika konusuna giren eşyaların tanımını yapmak hemen hemen imkansızdır. Yer altından çıkan heykeller, taşlar, paralar, çini sobalar, mangallar, her türlü takı ve giyim eşyası, salon, yatak ve mutfak eşyaları, tablo ve levhalar, yazma kitaplar, kitap ciltleri, eski saatler, at eyerleri, hançer ve kılıçlar, silahlar, tespihler, nargileler, rahleler ve buraya sıralamaya gelmeyen nice eşya, araç ve gereç antika alanına girmektedir. Eğer bir sınıflama yapmak gerekirse, antikaların, toprak altından çıkmış olanları ayrı ve özel bir yere koyulmalıdır. Toprakla ilgili olmayan antikaların sanat değeri taşıması ekstra bir nitelikken, yapım tarihinin de ortalama altmış ya da yüz yıl arasında değişmesi gerekir. Bazı eşyalar antika niteliği taşımasalar bile, ünlü kişiler tarafından kullanılmış olmaları nedeniyle tıpkı antika gibi işlem görürler. Bu gibi eşyalar, sahiplerinin şöhretleri ve geçmişteki hatıraları açısından antika sayılabilirler.Sanatsal değer taşımalıİnsanlar, geçmişten günümüze, yaşamlarını biraz daha anlamlı kılacak, onlara zevk verecek uğraşlar içinde bulunmuşlardır. Bunlar içinde sanata ve estetiğe dayalı olan antikacılık, ülkemizde sanıldığından da yenidir. Eski eserin "asar-ı atika" adıyla anılmaya ve değerlendirilmeye başlanmasının üzerinden henüz bir yüz yıl bile geçmiş değildir."Eski eser"in, hayatın akışıyla birlikte geçip gittiği ve tarihe malolduğu doğrudur. Ancak bir eserin kullanım değerinin dışında da değeri olduğu hiç kuşkusuz bir gerçektir. Belki de antikacılığın Türkiye'de yeni yeni değer bulmasının nedeni bu gerçeğin yeni anlaşılmış olmasıdır.Ama artık bir eşyanın değeri yalnızca işlevine bağlı değil. Değeri belirleyen etkenlerin içinde, sanat değeri de çok önemli bir yer tutuyor. Yaşadığımız makina çağında insanlar, eski eşyanın daha fazla sanat değeri taşıdığına son yıllarda biraz daha çok inanır oldular. Bu yüzden belli başlı büyük Avrupa şehirlerinde geniş alanlara yayılan bit pazarları oluştu. Bunlar giderek öylesine kişilik kazandılar ki, alışılmış "bit pazarı" kavramından çıktılar. Hatta bazı ülkelerde bit pazarları, eski sanat eserleri ve antikaların satıldığı yerler haline geldiler. Bu arada antikacılıkla ilgili yayınlar da giderek arttı. Çünkü bu işle ilgilenen insanlar piyasayı genişletmek ve yeni antika meraklılarını da aralarına kazandırmak için çabalıyorlar.Aykırı parçaAntika pazarlarımızda sayıca çok olan ve devreden eserler son ikiyüz yılın yapıtlarıdır. Bunların yanısıra nadir olarak bir parça ele geçtiğinde, ki bu tarihi bir halı, kilim veya bir Osmanlı seramiği olabilir, bu "aykırı parça" olarak kabul edilir. "Aykırı parça", sahibi için gerek parasal anlamda, gerekse manevi anlamda bir cevherdir. Antika kolleksiyonculuğu tutkusunun nedenleri arasında bir geleneğin oluşmasına meydan veren duygular ile geçmişe ve eski eşyaya saygı vardır diyebiliriz.Eski eser toplamanın belirli bir kültüre bağlı olduğu bu konunun en can alıcı noktasını teşkil ediyor. Hiç kuşkusuz eski eser toplayan biri bunlara para dökerken ne yaptığını bilmek zorundadır. En azından o eşyaya sahip olmanın gururunu yaşamak istemelidir.

Antika Porselen Restorasyonu

1958 yılında Kapalıçarşıda antika restorasyonu işine başlayan babam Galip Dönmez bu işe bir merak ve iddia üzerine girmiş.O senelerde bu işi yapan Yervant ustanın ölümü ile bir boşluk doğmuş.Bir gün babamın bir arkadaşı değerli bir parçayı gösterek "Ah Yervant usta olsaydı şunu çok güzel tamir ederdi" diye iç geçirmiş.
Bu iç geçirmenin sonunda ;-"Bu boşluğu neden ben doldurmayayım?" sözü çıkar babamın dudaklarından.Ancak arkadaşı ;-"Hadi canım sende...!!" ile karşılık verir.Esas mesleği olan gümrük komisyonculuğunu bırakarak,iddia ve biraz da inat ile bu mesleğe soyunur ve kısa bir süre içinde başarır.Ancak daha sonra bu sanata duyulan ihtiyaç nedeniyle esas mesleği olan gümrük komisyonculuğuna bir daha geri dönememiştir.Daha sonraları mekan olarak Beyoğlu'nu seçip,o senelerin en gözde mekanlarından olan Anabala pasajında 26 sene sürecek tamirat serüveni başlamıştır.İlk senelerde hiç bilinmeyen bu meslek daha sonra devlet erkanı tarafından da duyulunca Dolmabahçe sarayında ihtiyaç hasıl olmuş.Kendisi saraya davet edilip orada bulunan 1 adet "Yıldız" vazoyu tamir edip edemeyeceği sorulmuş.
Babam restorasyonu üstlenip 15 gün zarfında teslim etmeye gittiğinde orada görevli olan bir subay ;-"Bu işte bir sahtekarlık var senin bunu bu hale getirmen imkansız herhalde sen bunu sağlam başka bir vazo ile değiştirdin." iddiası üzerine babam yaptığı bütün tamiratı bozup yeni baştan nezaret altında yapmış.Bu onarımın neticesi ise 1 yılı bulan Dolmabahçe Sarayı restorasyon unu ve takdir belgesini de beraberinde getirecektir.1927 den 1984 yılına kadar süren bir ömür antikaların arasında geçip yine onların arasında son bulmuştur. Ortada öksüz kalan binlerce kırık antika ve onların sahipleri benim bu işi devam ettirmem gerektiğini söylediler.1969 yılından beri bende bu işin içinde olduğumdan dolayı iş başa düştü ve atölyeleri devraldım.Çalıştığımız atölye mekan olarak ufak gelmeye başladığından Üsküdar da daha büyük bir atölyeye taşındık.Halen aynı yerde restorasyon çalışmalarımız devam etmekte olup ilerleyen teknoloji,gerek restorasyonun kalitesi gerekse tamirat süresinin kısalmasına büyük katkılarda bulunmuştur.Bu zaman zarfında antika ahşap eşyaların restorasyonunu da bünyemize katıp 22 ayar altın varak yaldız kaplama ile ahşap eşyalarda belirsiz hale getirilmektedir

25 Aralık 2007 Salı

24 Aralık 2007 Pazartesi

Gramafon

Gramafon

Günümüzde antika terimi, genel olarak en az 100 yaşıtında sanat yapıtları ve tarihsel değer taşıyan eşyalar için kullanılmaktadır.Antika koleksiyonculuğunun, tapınaklarda hazine saklanması ile başladığı söylenebilir; dolayısıyla antika koleksiyonculuğunun neredeyse insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi vardır. Gramafon, plâklar üzerine tespit edilmiş olan esasları tekrarlamaya yarayan müzik aletidir. Gramafon iki bölümden ibarettir: Plâk ve makine.Plâk, gomalaka ve mumlu maddelerle (son yıllarda plâstik maddelerle) yapılan bir disktir.İki yüzünde helezon şeklinde oyuklar vardır. Bu oyuklar, girintili çıkıntılıdır, özel olarak yapılmış olan gramafon iğnesi, bu oyuklar arasında dolaşırken, meydana gelen titreşimler, plâğa alınan sesin tekrar duyulmasını sağlar.Gramafon 1877 yılında Edison tarafından icat edilmiş olan fonografın geliştirilmiş şeklidir.Plâk nasıl doldurulur?Balmumundan yapılmış düz ve daire biçimli kalıplar, gramafona benzeyen bir makineye konur. Bu makine, balmumundan kalıbı, belli bir hızla döndürür. Kalıbın üzerine bir iğne konmuştur. Bu iğ ne bir diyaframa bağlıdır.Makinenin karşısında yapılan bir konuşma ya da söylenen bir şarkı, havayı titreştirir, hava da diyagramda titreşimler meydana getirir. Bunun sonucu olarak, diyagrama bağlı olan iğnede de titreşmeler olur. iğne, titreşerek, dönmekte olan balmumu kalıbı üzerinde, titreşme durumuma göre inişli çıkışlı çizgiler çizer. Böylece, bir kalıp elde edilmiş olunur. Bu kalıptan nikel kalıplar çıkarılır. Sonra da bu nikel kalıptan, bildiğimiz gramafon plâkları çoğaltılır.

Tuzluk Takımı - Kapaklı

Tuzluk Takımı - Kapaklı

Alman Gümüşü : Obje, sarı ve bakırdan imal edilir ve 5-20 mikron 1000 ayar gümüş ile kaplanıp özel alaşımlı vernik ile laklanır. Bakır kullanıldığı için ilave %20 ÖTV (Özel Tüketim Vergisi) fiyatlara dahildir.
İngiliz veya Alman gümüşü eşyaların ilk günkü görüntüsünü koruması için özel vernik kaplamasına zarar verilmemelidir. Bu nedenle bu objelerin temizliğinde gümüş parlatıcılar, deterjan, camsil, alkol vb. kullanılmamalıdır,sert cisimlerle üzeri çizilmemelidir.
Üretici firma Dalgıç Gümüş, 1937 yılında Hasan Dalgıç tarafından kurulmuş, 1975 senesinde Türkiye ' de ilk gümüş kaplamalı hediyelik eşya üretimine başlamıştır. Dalgıç Gümüş, 6 kıta 40 ülkeye yılda 2.000.000 USD 'lık ihracat yapar. 400'ün üzerinde parçadan oluşan geniş ürün yelpazesine sahip Dalgıç Gümüş firmasının en büyük özelliği, kalite ve ucuzluk ilkesi prensiplerine sahip, Ortadoğu'nun ve Balkan'ların en büyük gümüş kaplamalı hediyelik eşya üreticisi olmasıdır. Dalgıç Gümüş firmasının tüm ürünleri kararmayı önleyecek şekilde özel olarak imal edilmiştir ve TSE (Türk Standartları Enstitüsü) garantilidir.