26 Aralık 2007 Çarşamba

Geçmişten Günümüze Antika

Geçmişin tanıklarıBir döneme şahitlik yapmış antikalar, eskinin toz kokulu anılarıyla günümüze ışık tutarlar. Dilleri yoktur ama tarihi, yıllar öncesinin hatırlanası zamanlarını anlatırlar. Maddi değerlerinden çok, geçmişten günümüze taşıdıklarıyla önemlidirler.El oyması bir çerçeve içindeki aynaya kimbilir kimlerin, kaç kişinin sırlarını verdiğini bir düşünün... Dokunsanız dağılıveren incecik, işlemeli mendillere ne demeli? Onlar da sevgili için işlenip aşkın şahidi oldular belki bir zamanlar... El oyması ceviz ağacı sandıklarda kimbilir kaç genç kız sakladı düşlerini? Geçmişin izini arkalarına kazınmış yazılarda taşıyan saatler, kimbilir ne acı ya da ne güzel anları hatırlattılar sahiplerine... Ya eski fotoğraflar? İçindeki insanlar... Şimdi, kenarları yıpranmış resimlerinden siyah beyaz gülümsüyorlar bize. Yüzlerinde yıllar öncesinden bir tebessüm...Bu parçalar, antikacılar ve kolleksiyoncular için de maddesel bir obje olmaktan çıkmışlar artık. Onlar şimdi bir sevgili kadar özel, sevgili kadar değerli.Evet, yeni dizimiz de, geçmişe sahip çıkan antika meraklıları için... Hangi eser antika sayılıyor? Kimlere antikacı deniyor? Müzayedelerde neler olup bitiyor? Bütün bu soruların cevaplarını yeni yazı dizimizde bulacaksınız.Sermayesi, geçmişe saygı ve merakBugün birçok antikacı, mesleğini eskiye sahip çıkmanın verdiği hazla sürdürüyor. Herhangi bir kar veya kazanç amacı gütmüyor. Bu işin en büyük sermayesini, geçmiş yıllara duyulan merak ve saygı oluşturuyorAntikacılık gibi ayrıntıları sıralanmaya gelmeyen, bilgiye, sevgiye, duyarlılığa, hatta koku alma duyumuza dayanan bir mesleğin özelliklerini belirlemek çok kolay olmasa gerek. En önemli birikimi anılar olan bu meslekte, insanın elinden binlerce eser geçmesi gerekir. Müzeler, çarşılar ve kitaplıklar bu işe gönül vermiş olan insanların en sık uğrak yerleri olmalıdır.Bu uğrak yerlerinin başında da herhalde Kemeraltı'ndaki Kızlarağası Hanı gelir. Zaten tarihi bir bina olan Hanın, yüzyıllardır orada duran taşlarının dinginliği size de geçer. İşte böylece başlar eskinin daveti...Hayatınız boyu hiç bir antikacı dükkanına girdiniz mi? Bir parça almak ya da satmak için değil, geçmişin kokusunu duymak, eski zamanın sesini işitmek için. Antikalardan anlamasanız ya da bu konuya ilgi duymasanız bile, bunu bir kere denemelisiniz.Dükkandan içeriye girdiğiniz anda kendinizi başka bir boyutun kapılarını aralamış gibi hissedersiniz. Her parça bir şeyler fısıldar kulağınıza. Her parça kendi hikayesini anlatır usulca. Onların konuşma dilleri, üzerlerindeki kullanılmışlık izleridir sanki.* * *Onların dilinden anlayanlardan birisi de Serdar Lider... O, Kızlarağası Hanı'ndaki Old Collection isimli dükkanında antikacılık yapıyor.98 yıllık bır piyanonun başında "Eski Dostlar"ı çalarken yakaladığımız Serdar bey ile, ancak parçaların üzerinden atlayarak girebildiğimiz dükkanında antikalar ve antikacılık üzerine sohbet ettik."Ben antikacı değil, eskiciyim" diyerek söze başlayan Serdar beye göre, antikacılık kazanç ya da kar amacıyla sürdürülebilen bir iş değil. Sermayesini, geçmişe duyulan saygı ve meraktan alıyor.Burada işler yalnızca eskiye sahip çıkmanın verdiği hazla yürüyor. Bu da, zaten kişisel tatminden başka bir beklentisi olmayan Serdar beye yetiyor da artıyor.Dükkandaki parçaların birçoğu köylerden ve eski evlerden toplanmış. En çok da eski Rum evlerinde iyi parçalar bulunduğunu söylüyor. Bazı parçaları da, onları satmak isteyen insanlar getirmiş. Çoğu kimsenin dükkanın önünden "Bundan benim babaannemin evinde var" diyerek geçtiklerini ama o parçanın ne olduğunu, adını veya ne işe yaradığını bile bilmediklerini de üzülerek söylüyor. Öyle ki dedelerinin İstiklal Madalyası'nı satmaya getirenler bile oluyormuş.Kaynağın söylenmemesi, antikacılığın raconunda var. Parçanın kimden ve kaça alındığı sır gibi saklanıyor. Sadece bazı eskicilerle anlaşıyor ve buradaki parçaları onların topladıkları eşyalar içinden seçiyorlar.Özü bozulmamalıDükkandaki parçalar öncelikle özel bir bakımdan geçiriliyor. Eğer tahtaysa üzerindeki kurt delikleri tıkanıyor, cilalanıyor; ****lse parlatılıyor, fotoğraf makinası gibi bir aletse tamir ediliyor; sonra da onları gelecek günlere taşıyacak yeni sahiplerine sunuluyor. Burada dikkat edilmesi gereken nokta eşyanın restorasyonu esnasında özünün bozulmaması. Yapılan bakım sonucunda eşyanın, yeni işlevler kazansa da, eski yapısının bozulmamasına ve ona özelliğini kazandıran niteliklerinin yitirilmemesine özen gösteriliyor.Dükkanda bulunduğum süre içinde gelen bir müşterinin, tahta bavulu almak için aşırı ısrar gösterdiğine tanık oluyorum. Bu bavul yeniden cilalanmış, köşelerine ****l parçalar takılmış. Serdar bey, bu bavulun içinin kadifeyle kaplanıp, üst kapağının içine ayna takılması ve bir de ayaklıkla harika bir makyaj masası haline gelebileceğini söylüyor.Bu bavul gibi daha yüzlerce parça var dükkanda. Sandıklar, kahve değirmenleri, içki şişeleri, çakmaklar, saatler, bazılarımızın adını bile ilk defa duyduğu sürmedanlıklar, sigara tabakaları, eski paralar, sayfalarında kimbilir nelerin hikaye edildiği Arapça, Yunanca kitaplar, hatta sapasağlam 98 yıllık bir piyano, toz, geçmiş, bir de anılar...Osmanlıca bestelerBütün bu parçaların içinde Serdar beyin satılırsa çok üzüleceği, içinin cız edeceği parça, nereden bulduğunu söylemediği Osmanlıca beste ve güfteler... Daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış olan bu beste ve güftelerin başka bir yerde kopyaları yok.Lider'in eline geçen ilginç parçalardan birinin öyküsü şöyle:Serdar bey, birkaç yıl önce bit pazarındaki bir hurdacıdan bir günlük bulur. Günlük "bu benim ikinci günlüğüm" cümlesiyle başlamaktadır. Üç hafta sonra aynı yerde günlüğün birinci cildini bulan Lider, 118'den günlüğün sahibinin numarasını alır ve günlüğün İzmir'in çok ünlü ailelerinden birinin bir üyesine ait olduğunu öğrenir. Ancak sahibine ulaşamaz. Çünkü günlüğün sahibi 3 ay önce bağırsak kanserinden ölmüştür.Daha sonra günlük sahibinin eşiyle irtibat kuran Serdar bey, günlüğü ona vermeyi teklif ederse de bu teklifi kabul görmez. Çünkü kadın, eşini kendi bildiği gibi hatırlamak istemekte ve kendinden önceki hayatını bilmek istememektedir.Günlükte Serdar beyi en çok etkileyen zamanın gençlerinin gittikleri yerler, o zaman yaşanmış sevgiler ve yıllar öncesinin İzmir'i olmuş. Maddi değeri çok az olsa da günlüğün içinde taşıdığı bir ömür, şahitlik yaptığı bir dönem ona değer kazandırıyor.Serdar Lider'in bir anısı da, eski bir konsol ile ilgili:Dükkana getirilen bakımsız bir konsolu doğru düzgün restore bile etmeden esnafa, müşterilere satarak elinden çıkarmaya çalışmış. Bu konuda başarısız olunca onu restore etmeye karar vermiş ve üzeri mermer olan konsolun mermerini kaldırdığında mermerin altında çil paralarla karşılaşmış.Evet, bu mesleğin böyle cilveleri de var işte. Kime ne zaman ne getireceği belli olmuyor.Az bulunurluk değer artırıyorBir eşyanın antika sayılabilmesindeki ölçü; eskiliği kadar az bulunurluğu ve orijinalliğinde yatıyor. Bu parçaların değerleri de ya piyasaya göre ya da nadirliklerine göre belirleniyor. Bazı zamanlarda kataloglar çıksa ve parçaların fiyatları bu kataloglarda belirtilse bile antika eşyanın gerçek değeri piyasada o parçadan ne kadar bulunduğuna bağlı olarak değişiyor. Bir parçadan ne kadar az bulunursa değeri de o kadar artıyor. Antikanın değerini belirleyen bir başka şey de günümüzde o parçadan yapan ustaların bulunup bulunmadığı. Antika parçaların hemen hemen hepsi "el emeği göz nuru". Günümüzde herşey gelişen teknolojiyle seri bir şekilde, fabrikasyon üretiliyor. Artık, eşyaların estetik özelliklerinden çok işlevselliği önem kazanıyor. Eşyaların sanat değeri, inceliği, üzerindeki el emeği yerini giderek daha çok para kazandıracak olan özelliklere devrediyor. Durum böyle olunca eski eserler de daha çok önem kazanıyor.

Hiç yorum yok: